SOBANIN AKÖREN’E GELİŞİ
Son yüz yılın karı bol, çetin kışlardan birini geçiriyoruz.
Ardı ardına yağan kar Anadolu’yu beyaza bürüdü. Bu beyazlık bereket getirir inşallah.
Günlük bazı zorluklarla karşı karşıya olduğumuzda muhakkak. Özellikle şehirde kaloriferli evlerde
yaşayanlar rahat olsa da sobalı evlerde yaşayanların işi çok kolay olmasa da
eskilere şöyle bir gitsek hepimiz şükür kelimesini derinden hissederiz.
Karın güzelliğini yaşayanlar hiç şüphesiz çocuklar ve tatil
yapan öğrenciler. Toprağımız Akviran’da 1918 yılına gelinceye kadar soba bile
yoktu. Odanın gerisinde bir ocak, ocağın içine konmuş kütük iliz iliz yanar
ancak ocağın yanı biraz ısınır, onunda çoğunluğunu baca çeker götürürdü.
Şimdiki gibi 3+1 veya 4+1 olacakta herkes kendi odasına kıvrılıp yatacak değil ya.
Dağlardaki sarnıçlara gidip yardımlaşıp kar basması da cabası.
Dahası ÇARDAK SEKİSİ’n de odanın bir kapısı evin ahırına
bakar. Tabi ki kış olunca da o kapı açık bırakılır ki hayvanların sıcaklığından
yararlanılırdı. Nitekim çardak sekilerinde yetişip kendini beğenmişlere şöyle
denirdi. (Oturduğu Çardak Sekisi, Çağırdığı İstanbul Türküsü) O yıllarda kışlar
bu yılki gibi hep çetin geçerdi. Damlar toprak dam, kar yağmaya başladı mı
tahtadan yaptığı kar küreğini alır çor çocuk damdaki karları kar kürümeye
başlardı. Öyle ki sokaklar bazen öyle kar olur ki damdan dama geçilirdi. Nitekim şu tekerleme bazı şeyleri anlatmaya
yeter sanırım
90 Kütük dağdan
2 Kürük yağ davardan
2 Küp pekmez bağdan
Kış gelirse gelsin
Mevla’dan
Bu günlerde yaşadığımız kış eskiden genelde üç ay sürerdi. O
nedenle 90 kütük kışın vazgeçilmez zaruretiydi.
Tabi ki bu kadar kütük ihtiyacı demek dağlarımızdaki ardıçların yok olması demekti. Çare yok, donmamak
için kesmek zorundaydı. Buda ormancı ile mücadele etmekti. Tabi ki Osmanlı’nın
son dönemi 9 cephede savaşmak olunca ormanlara bakacak hali de yoktu. Sonraları
devlet kendini yavaş yavaş toparlayınca, ormanların kesiminden ceza alanlarda
eksik değildi.
1918 yılında Tütüncü
Mehmet Ağa (İstanbul’da yaşayan Emekli Cumhuriyet Baş Savcısı Ahmet
Karaoğlu’nun amcası) nın Konya’dan getirdiği odun sobası sayesinde
Akviranlı sobayı gördü, tanıdı. İlk yıllarda Akvirandan tektük soba alanlar
görülmeye başladı.
1940 lar dan sonra durumlar hayli değişti. Artık Konya’ya
gidip soba almaya gerek kalmadı. Tenekeci
Paşa’nın babası TahirTenekeci Konya’dan gelerek Akviran’da tenekecilik
mesleğine başlaması, arkasından Tenekeci Muhittin Özdil ve onların
yetiştirdiklerinin emekleriyle artık her evde soba olunca Akviranlı rahat
etmeye başladı.
Yıllar birbirini kovaladı odun derken kömür sobası… kömür
kaloriferi, kombi doğalgaz öyle rahata erdik ki bilmem bütün bu nimetlerin
şükrünü eda edebiliyor muyuz?

Mehmet Karaoğlu (Tütüncü Mehmet Ağa)

Tenekeci TAHİR

Tenekeci Muhittin ÖZDİL
Bu yazı toplam 2958 defa okundu.